Sayfalar

30 Ocak 2011 Pazar

DÜŞÜN ÖTESİNDE BİR KOLEKSİYON

(Türk Seramik Federasyonu Seramik Dergisi'nde daha önce yayımlanmıştır. 2010 No:33)

Yard. Doç. Safiye Başar[*]
  
Uluslararası İzmir Seramik Sempozyumu Koleksiyonu Tophane-i Amire’nin tarihsel atmosferi içinde izleyiciyle buluştu.
Tophane-i Amire’nin tarihsel atmosferi içine konumlanmış, Türkiye’de örneklerine ender rastladığımız, etkileyici bir  çağdaş seramik sergisini geçtiğimiz mart ayı içinde çok kısa süreli de olsa izleme fırsatı bulduk. Sessiz bir tarih barındıran bu mekanda, kişisel üslup ve tavırların hakim olduğu  yaratıcı bir atmosferde, çağdaş Türk ve dünya seramiğinin  izlerini sürdük.
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü  tarafından organize edilen bu sergi, Prof Sevim Çizer’in yaklaşık on yılı aşkın emeğinin iş birliğinin ve geliştirilen ayrıcalıklı eğitim politikalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir.  Sergideki yapıtlar, 1997 Yılında Prof. Sevim Çizer tarafından İzmir’de başlatılan ve gelenekselleşen Uluslararası İzmir Seramik Sempozyumu’yla üniversite koleksiyonuna kazandırıldı. 2002 yılına kadar kesintisiz olarak devam eden bu sempozyum, Türkiye, Hollanda, İsviçre, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İsrail, Yunanistan, Pakistan, Yeni Zelanda, Letonya  gibi farklı ülke ve kültürlerden sanatçıların, yan yana üretmelerine, deneyimlerini paylaşmalarına olanak sağladı. Dört yıllık aranın ardından 2007’de “Terra Sigilata” temasının ele alındığı  sempozyum dizisi, bu yıl “Lüster” teması ile devam etmektedir.
 Serginin uzun soluklu bir birikimin sonucunda ortaya çıktığı düşünüldüğünde, yapıtların kilin ateşle buluşmasından kaynaklanan fiziksel direncini,  zamanı kaydetme, bellek oluşturma olarak okumak da mümkündür. Şimdiki zamanın belleği yoktur, dolayısıyla bellek oluşturma ediminde öngörülen şey gelecektir. On üç yıl önce başlatılan bu sempozyum, seramik sanatının tarihine, teknik ve estetik yönelimlerine ilişkin dönemin birikimlerini toplarken, gelecek için bir bellek oluşturmayı hedeflemiştir. Sergide izlenen güçlü koleksiyon bu hedefin bir sonucudur.
Serginin 1990’ ların ortalarından 2000’ li yılların ortalarına kadar geçen on yıllık süreçte, çağdaş seramik sanatının dünyadaki ve ülkemizdeki perspektifine ilişkin ip uçları içerdiği rahatlıkla söylenebilir. Bu yaklaşımla değerlendirildiğinde, 1997 de düzenlenen ilk sempozyuma katılan İsviçre asıllı seramikçi Philippe Barde’nin dökümle çoğaltılan sırsız ve renksiz seramik düzenlemesi öne çıkar. Sanatçı çalışmasında Jura bölgesinin yağmur ormanlarındaki kayaçlarının yansımalarını ülkemize taşır.  Hollandalı sanatçı Marijke Gemessy’in Türk kültüründe yorgan ve yastığa yaptığı biçimsel göndermeler yanında, İznik çini desenleriyle dekore ettiği çalışması da sanatçının sempozyumun düzenlendiği ülke ile diyoloğunu  yansıtmaktadır. 1999  Kocaeli depreminin hemen ardından katıldığı sempozyumda  konuk olduğu ülkenin acısını paylaştığını “Deprem Çocukları” adlı çalışmasında dile getiren Norveçli Sanatçı Tulla Elieson, bir felaketi seramik malzemenin dilliyle kayda geçirmiştir. Çağdaş Türk Seramik tarihinin güçlü isimlerinden  Sadi Diren, 2000 yılında katıldığı sempozyumda, Anadolu’nun kültürel  dokusundan yola çıkarak oluşturduğu biçimsel üslubuyla çağdaş dünya seramiğini karşılamaktadır.  Sevim Çizer’in 2007 tarihli, dipten gelen bellek, arkeoloji ve buluntularına göndermeler yapan çalışmalarını izlerken, sanatçının aynı zamanda akademisyen kimliğiyle  de sürdürdüğü mücadelenin, geleceğin belleğini/arkeolojisini oluşturmadaki istencini ve ısrarını bir kez daha hatırlıyoruz.
ikiyüz  parçayı aşan koleksiyonun yaklaşık yüzyetmiş  parçasının ilk defa, topluca izleyiciyle buluştuğu bu sergi, bir döneme tanıklık etmenin hazzı ve deneyimi yanında çok önemli bir eksikliği yüzümüze vurdu: Çağdaş Seramik Müzesi.
Bu koleksiyonun oluşmasını sağlayan sempozyumun düzenlenmeye başladığı 1990’lı yıllar, Türkiye’de çağdaş sanat koleksiyonu ve müze kavramlarının yeni yeni tartışıldığı bir dönemi işaret etmektedir. Bu dönem incelendiğinde, tartışmaların daha çok resim ve heykel koleksiyonları üzerinden sürdürüldüğü, seramik sanatının bu tartışmalarda hiç bahsinin geçmediği çok açık biçimde  görülür. Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi koleksiyonundaki sınırlı sayıdaki seramik yapıtların dışında, ne devlet koleksiyonlarında ne de özel koleksiyonlarda seramiğe rastlamak pek alışılmış durum değildir. İşte tam da böyle bir dönemde,  koleksiyon oluşturma ve sonrasında bir müze kurma  düşüyle yola çıkan Çizer ve ekibi, çok kısa sürede  böylesine güçlü bir koleksiyona ulaşarak, düş kurmanın ötesine geçtiler. Ancak bu güne kadar daha çok bireysel çaba ve küçük kurumsal desteklerle gelinen bu noktada sorumluluk artık sadece sayın Çizer ve ekibinin yada Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin değil hepimizindir. Bu koleksiyonun bir müzeye taşınarak, daha geniş kitlelerin paylaşımına açılması bu görkemli sergiyle bir zorunluluk haline gelmiştir.
Koleksiyonlar sadece sahiplerinin oluşturdukları olanaklar içinde toplanan, sınırlı çalışmaların sürdürülebileceği  birikimlerdir. Ancak müzeler, içindeki koleksiyonunu derinlemesine tanıtan doğruluğu ispatlanmış bilgiyi izleyiciye taşıyan, üzerinde araştırma yapılmasına, yeni bilgilerin üretilmesine ortam hazırlayan, sürekliliği olan kurumlardır.
İşte bu nedenle bilgi üreterek, yeni sanat yapıtlarının oluşumuna katkı vermek, geleceği kurmak için bir adım atma zamanı!


[*] Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder